YGS ve LYS'de Öğretmenlere Soru Hazırlama Görevi Verilecek
Milli
Eğitim Bakanı Nabi Avcı, konuk olduğu bir televizyon programında eğitim
sistemiyle ilgili soruları yanıtladı. Avcı üniversite giriş sistemiyle
ilgili ise, “ÖSYM’nin soru hazırlama kurullarında lise öğretmenlerimiz
de yer alacak” bilgisini verdi.
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı,
Kanal7’deki bir programa konuk oldu. Bakan Avcı, gündeme ilişkin
soruları yanıtlarken üniversite sınav sisteminden öğretmen alımlarına,
ücretsiz takviye kurslarından dershanelerin dönüşümüne kadar pek çok
konuya değindi. Bakan Avcı’nın eğitimle ilgili açıklamaları özetle
şöyle:
“ÖSYM’nin soru hazırlama kurullarında lise öğretmenlerimiz de yer alacak”
YÖK’le, ÖSYM’yle
yaptığımız bütün görüşmeler, çalışmalarda şunu da sağlamaya
çalışıyoruz; çalışıyoruz değil sağladık, yani önümüzdeki dönemde
bunların sonuçlarını göreceğiz. Üniversiteye giriş sınavlarındaki
sorular dershane perspektifiyle değil, müfredat perspektifiyle
hazırlanan sorular. Hatta önümüzdeki dönemden itibaren ÖSYM’nin soru
hazırlama kurullarında lise öğretmenlerimiz de yer alacaklar, böylece
müfredatta hangi konu nasıl işleniyor, oradaki kazanım nasıl
ölçülebilir; bunlar konusunda da bizim öğretmenlerimizin daha çok
katkısı olacak. İlkesel olarak çocuğun okula gitmesi, dersini izlemesi,
sınıfta müfredatı takip etmesi önemli. Devamsızlık oranlarını düşürdük.
Sen okula devam et, dersini izle, böylece rahat et.
“Ücretsiz takviye kursları açıyoruz”
Tabii
biz okulda dersini takip edersen mesele kalmaz diyoruz ama bir de mezun
olanlar var. Mezun olmuş ve üniversiteye girememiş tekrar sınava
girecek. Onlar için de halk eğitim merkezlerinde ücretsiz takviye
kursları açıyoruz. Ayrıca biz okullarımızda devam etmekte olan kayıtlı
öğrencilerimiz için de hafta sonunda ücretsiz takviye kursları açtık. 2
milyonun üzerinde öğrencimize 100 binin üzerinde öğretmenimiz idealistçe
yani ödediğimiz ücret onun karşılığı değil, ama fedakârca takviye
kursları veriyor.
“Öğrencilerin dershanelere ihtiyacı kalmadı”
Okullar
var, sınavlar var, okullar sınavlara hazırlamıyor, dolayısıyla dershane
ihtiyacı var. Bir dönem dershanecilik eğitim sistemine çok müdahil
oldu. O kadar etkiledi ki okullarda okutulan derslere çocuklar yasa
gereği devam etmek zorundaydı, ama sınavlarda bunların bir etkisi yok,
asıl olan dershanede verilen test çözme teknikleridir, şeklindeki olgu
millî eğitimin içerisine, eğitim sistemine enjekte edilmişti. Bütün
sınavlarda da dershanecilerin istediği, öngördüğü sorular soruldu. Şimdi
biz bunu değiştiriyoruz. Değiştirdik, yani TEOG dediğimiz sistem sadece
senede bir kere yapılan SBS’nin yerine normal yazılıları geçirmek
değil, aynı zamanda sınav ve soru içeriklerini de okul merkezli hale
getirmek.
Müfredatta, çocukların sınıfta gördükleri derslerden sınava girmesi, soruların sınıfta öğretilen konulardan çıkması gerçekleştirilince dershaneye ihtiyaç kalmadı. Biz 2 defa yapıyoruz bu sınavı. Yani altı dersten birinci dönemde, altı dersten ikinci dönemde, altı derste bu sınavlar yapılıyor. Her ders için ayrı ayrı yapılıyor ve öğretmenlerimiz de, öğrencilerimiz de biliyorlar ki bu birinci dönemdeki sınava girerken o güne kadar okutulmuş, işlenmiş konulardan sorular çıkacak. Bu neyi getiriyor? Dersine, okuluna devam eden, dersini dinleyen, ödevini, gerekli çalışmaları yapan öğrenci sınava zaten okulda hazırlanmış oluyor. Şimdi mesela geçen dönem sınavda sorular çok kolaydı gibi şeyler oldu. İşte 1 milyon 300 bin civarında çocuğumuz girdi, 4 bin çocuğumuz ful yaptı. Sorular çok kolay değildi, çocuklar çok iyi hazırlanmışlardı sınıflarında.
Müfredatta, çocukların sınıfta gördükleri derslerden sınava girmesi, soruların sınıfta öğretilen konulardan çıkması gerçekleştirilince dershaneye ihtiyaç kalmadı. Biz 2 defa yapıyoruz bu sınavı. Yani altı dersten birinci dönemde, altı dersten ikinci dönemde, altı derste bu sınavlar yapılıyor. Her ders için ayrı ayrı yapılıyor ve öğretmenlerimiz de, öğrencilerimiz de biliyorlar ki bu birinci dönemdeki sınava girerken o güne kadar okutulmuş, işlenmiş konulardan sorular çıkacak. Bu neyi getiriyor? Dersine, okuluna devam eden, dersini dinleyen, ödevini, gerekli çalışmaları yapan öğrenci sınava zaten okulda hazırlanmış oluyor. Şimdi mesela geçen dönem sınavda sorular çok kolaydı gibi şeyler oldu. İşte 1 milyon 300 bin civarında çocuğumuz girdi, 4 bin çocuğumuz ful yaptı. Sorular çok kolay değildi, çocuklar çok iyi hazırlanmışlardı sınıflarında.
“Dershane bir illüzyondur”
Dershane
bir illüzyondur. Dershaneye giden çocukların profiline baktığınız zaman
şunu görüyorsunuz: Dershaneye yetersiz eğitim aldığını düşünen
ailelerin çocukları gitmiyor, okullarında da iyi hazırlanmış çocuklar,
sosyal bilimler lisesi gibi, fen lisesi gibi yüksek puanla öğrenci alan
okullarımızın çocukları gidiyordu. Üniversite sınavı için söylüyorum
tabii. Ama mesela meslek liselerinden çocuklarımız gidemiyorlardı.
Yüzdelere baktığınız zaman dar gelirli ailelerin çocuklarının
dershanelerden zaten yararlanamadığını görüyorsunuz. Sınavlara gerçekten
özel bir eğitimle hazırlayan dershanelerin ücretleri o kadar
astronomikti ki VİP dershaneler vardı, yani zaten hızlı koşan, önde
koşan çocukları biraz daha hızlandırıyorlardı. O çocuklar dolgu
malzemesi olarak dershanelerde kullanılıyorlardı. Bazı dershane grupları
yoksul ama çok başarılı olanları okulda seçip özel sınıflara alıp
onları özel olarak hazırlıyordu, sınavlarda çok başarılı oluyorlar ama
çocuklar zaten okullarında da kalsalar başarılı olacak çocuklardı.
Bunlar sonra üzerlerine tişörtleri giydirip filanca dershanenin
başarısı… O filanca dershane bu tür 3-5 neyse 10 öğrenciyi hakikaten
özel sınıflarda, özel eğitimden geçirerek başarılı kılabilir. Ama
diğerlerine ne yaptığını açıklamaz. 3-4 tane yoksul aile çocuğu deyim
yerindeyse göstermelik vitrin için özel eğitimden geçiriliyor, sonra
“Bakın biz bu çocuk eğer bu dershane olmasaydı üniversiteye
gidemeyecekti”, argümanı için kullanılıyordu.
Dershaneler ayrıca, daha önce sanki bütün başarılı öğrenciler dershane öğrencisiymiş, okuldaki öğretmenin bu başarıda hiçbir rolü yokmuş gibi bir illüzyon uyandırıyorlardı. Bu bizim öğretmenlerimize de büyük haksızlık.
Dershaneler ayrıca, daha önce sanki bütün başarılı öğrenciler dershane öğrencisiymiş, okuldaki öğretmenin bu başarıda hiçbir rolü yokmuş gibi bir illüzyon uyandırıyorlardı. Bu bizim öğretmenlerimize de büyük haksızlık.
“Temel lise önerisi dershane temsilcilerinden geldi”
15
gün önce İstanbul’da yüzde 70’inin üzerinde dershane sektörünü temsil
eden 5 büyük dernekle toplantı yaptık. Zaten bu dönüştürme sürecinde de
bu sektörün gerçekten eğitimci olan temsilcileriyle çok güzel işbirliği
içerisinde uyumlu çalıştık. Onlar da öneriler getirdiler, katkılarda
bulundular, işte temel lise önerisi onlardan geldi. Bu dönüşüm sürecinin
takvimi konusunda belli bir sürenin kendilerine tanınmasını istediler,
onu da sağladık. Dolayısıyla, onlar da nitekim 15 gün önceki toplantıda
bunu açıkça dile getirdiler hem Bakanlığımıza, hem ilgili genel
müdürlüğümüze teşekkürler ettiler. Dolayısıyla, ben samimiyetle eğitime
katkıda bulunmak isteyen ve şimdi bunu özel okullar üzerinden, özel
okula dönüşerek yapacak olan dershanecilerimize teşekkür ediyorum.
“Dönüşüme müracaat eden kurum sayısı 2 bin 262”
Bugüne
kadar dönüşüme müracaat eden kurum sayısı 2 bin 262, “Tamam, sizi
dönüşüm programına aldık, gerekli koşulları sağlarsanız, ruhsat
vereceğiz” dediğimiz kurum sayısı 2 bin 211. Şimdi bunların
yeterliliklerini inceliyoruz, değişik kriterlerle yani mali yapısı,
fiziki altyapısı, beşeri altyapısı nedir, ona bakıyoruz. Çünkü özel
okula dönüştüm demekle olmuyor. Özel okula dönüştün ama aldığın
öğrenciyi 4 yıl boyunca okutabilecek misin, mezun edebilecek misin,
yarın ortada bırakmayacağının garantisi ne? Bunları araştırmamız lazım.
Zaten bu program başladıktan sonra 400’ün üzerinde kurum kendiliğinden kapattı. Bu 2 bin 211 müracaatı kabul edilen kurumlardan bugüne kadar 354’üne “Tamam sen şartları karşılıyorsun, özel okul olabilirsin” dedik. Özel eğitim kurumu derken bu dershanelerin bir kısmı özel anaokuluna, bir kısmı özel ilkokula, özel ortaokula, özel liseye, temel liseye dönüşecek. Bunları da belirlerken bir bölgede eğer aynı kurum türünden başka özel kurumlar varsa ona diyoruz ki, sen o türde değil şu türe dönüş. Dolayısıyla hem bölgenin veya yerelin ihtiyaçlarına göre, hem kurumun kendi öz sermayesi ve yapısına göre bunları ruhsatlandırıyoruz.
Zaten bu program başladıktan sonra 400’ün üzerinde kurum kendiliğinden kapattı. Bu 2 bin 211 müracaatı kabul edilen kurumlardan bugüne kadar 354’üne “Tamam sen şartları karşılıyorsun, özel okul olabilirsin” dedik. Özel eğitim kurumu derken bu dershanelerin bir kısmı özel anaokuluna, bir kısmı özel ilkokula, özel ortaokula, özel liseye, temel liseye dönüşecek. Bunları da belirlerken bir bölgede eğer aynı kurum türünden başka özel kurumlar varsa ona diyoruz ki, sen o türde değil şu türe dönüş. Dolayısıyla hem bölgenin veya yerelin ihtiyaçlarına göre, hem kurumun kendi öz sermayesi ve yapısına göre bunları ruhsatlandırıyoruz.
“Özel okul için teşvik programı izliyoruz”
Özel
okula gidecek mali durumu çok müsait olmayan aileler ve öğrenciler için
iki yıldan beri teşvik programı uyguluyoruz. Geçen sene özel anaokuluna
çocuğunu gönderecek ailelere yılda 2500 lira, özel ortaokula giden
öğrencilere 3 bin lira, temel liseye giden öğrencilere 3 bin lira, özel
ortaokula giden öğrencilere 3 bin lira, özel liseye giden öğrencilere
3500 lira geçen verdik. Kanun diyor ki, bu teşvikler her yıl Maliye Bakanlığı’yla,
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından kararlaştırılan sayıda ve oranda
yapılır. Yani hem teşvik gelecek öğrenci sayısını, hem de hangi kademede
ilkokulda, ortaokulda, lisede öğrenci başına ne kadar teşvik
ödeneceğini Maliye Bakanlığı’yla kararlaştırıyoruz. Bu sene Maliye
Bakanlığı’na önerimiz bu teşviklerin sayı olarak 350 bin öğrenciye
çıkmasıydı. Rakamlarda da yüzde 10 arttıralım dedik, Maliye Bakanlığı
yüzde 6 diyordu, pazarlığımız sürüyor.
“Zorla imam hatiplere yerleştirme diye bir şey yok”
Geçen
sene birtakım çocuklar istemedikleri halde zorla imam hatiplere
yerleştirildi, efsanesinin kaynağında şu var. Geçen sene özel okullar
için verdiğimiz teşvikler için bir şart vardı. Bu teşvikten
yararlanabilmesi için bir öğrencinin bir devlet okulunda kaydı olacak,
oradan kaydını alıp özel okula gidecek, demiştik. Programın mantığı da
bunu gerektiriyor. Devlet okullarındaki baskıyı azaltıp özel okullarda
atıl kapasiteyi değerlendirmek için bunu yapıyoruz. Dolayısıyla, her
öğrencinin geçen yılki uygulama gereğince bir devlet okulunda kaydının
olması lazım ki bu teşvikten yararlanabilsin. Şimdi geçen sene 15 tercih
yaptı çocuklar, bu tercihlerinde yerleşenler yerleşti, yerleşemeyenleri
daha sonra bir B tercihi vardı, bizim sosyal bilimler lisesi, fen
lisesi, Anadolu imam hatip lisesi, Anadolu lisesi, Anadolu meslek
lisesi, çok programlı lise gibi altı okul türümüz var. A tercihinde 15
tercihinden birine yerleşemediyse B tercihinden dört tanesini yani şu 6
okul türünden dördünü seç, ikisini dışarıda bırak, demiştik. O tercih
ettiği dört okul türünden birine onların adreslerine de bakarak
yerleştirdik ki, o okula devam etmek istemese, daha sonra özel okula
geçecek olsa bile devlet okulunda bir kaydı olması gerekir. Şimdi bu
sene o şartı kaldırdık. Bu sene çocuk sisteme girdiği zaman birinci
buton da şu var: Ben bir özel okula kaydımı yaptırdım tercih yapmak
istemiyorum diyecek, bitti. Ben özel okula gideceğim beni zorla şuraya
yerleştirdin, buraya yerleştirdin şeyi kalmadı. Özel okula gidecek
çocuklarımız tercihlerini yapacaklar ve onlar sistemden düşecekler.
Sonra diğeri de 25 tercih üzerinden tercihlerini yapacaklar, orada da
yerleşemediyse bir sisteme yine biz onları A okuluna, B okuluna, C
okuluna yerleştirmeyeceğiz. Açık liseye alacağız, daha sonra nakil
dönemi başladığı zaman boş kontenjanlara göre herkes hiçbir yere
yerleşemeyip açık liseye kaydı yapılan bu öğrenciler de oradan
kontenjanlarına göre istedikleri okullara normal nakil sistemiyle
geçebilecekler.
“Öğrencilere 3 bin 500 -5 bin 500 lira arasında destek”
Şimdi
bizim 14 ilde 20 tane organize sanayi bölgesinde üç yıl önce açtığımız
mesleki ve teknik liselerimiz var, bunların sayılarını da arttırıyoruz.
Önümüzdeki dönem 50-60-100 diye.
Organize sanayi bölgeleri yönetimiyle birlikte bu okullarımızı kuruyoruz, öğretmenlerimizi birlikte seçiyoruz, müfredatımızı birlikte oluşturuyoruz, ayrıca bu okullarımızda öğrenci başına bölümüne göre 3500 lirayla, 5500 lira arasında değişen destek veriyoruz. Bu çocuklarımız stajlarını organize sanayi bölgelerinde yapıyorlar, şimdiden işleri garanti. İstihdam garantisi var, hem öğrenci profilimiz, hem öğretmen profilimiz, hem akademik başarı profilimiz bu okullarda çok yükseldi. Bu çok güzel bir pilot uygulama. 3 yıl önce başladı.
Organize sanayi bölgeleri yönetimiyle birlikte bu okullarımızı kuruyoruz, öğretmenlerimizi birlikte seçiyoruz, müfredatımızı birlikte oluşturuyoruz, ayrıca bu okullarımızda öğrenci başına bölümüne göre 3500 lirayla, 5500 lira arasında değişen destek veriyoruz. Bu çocuklarımız stajlarını organize sanayi bölgelerinde yapıyorlar, şimdiden işleri garanti. İstihdam garantisi var, hem öğrenci profilimiz, hem öğretmen profilimiz, hem akademik başarı profilimiz bu okullarda çok yükseldi. Bu çok güzel bir pilot uygulama. 3 yıl önce başladı.
“Toplamda 6 yıl sigortalı çalışan Millî Eğitim kontenjanından yararlanacak”
Şimdi
dershanelerden özel eğitim kurumlarına değişen kurumların aslında kendi
eğiticilerine yeni açtıkları özel eğitim kurumlarında ihtiyaçları
olacak. Hatta onlar da yetmeyecek muhtemelen, şimdi temel liselerde onu
görüyoruz, ilave yeni öğretmen almaları. Dolayısıyla dershanelerden
Millî Eğitim’e geçmek isteyen eğitimci sayısının 5 bini geçmeyeceğini
tahmin ediyoruz. Onlarla ilgili getirdiğimiz yasanın kriteri de şu:
Dershane sektöründe 6 yıl sigortalı çalıştığını belgeleyenler KPSS’ye
değil ama ayrı bir sınava alınacaklar ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın
ihtiyaç duyduğu alanlarda ve yerlerde görevlendirilebilecekler.
Özel eğitim kurumuna dönüştüğü zaman açıkta kalma şeyi yok zaten, ama diyelim ki eğitimci ortada kaldı. Eğer kesintili de olsa toplamda 6 yıl sigortalıysa Millî Eğitim Bakanlığı’nın kontenjanından yararlanabilecekler. Dershane sektörü bugüne kadar çalıştırdığı eğitimcileri 8 aylık sözleşmeyle çalıştırıyor, sonra işine son veriyor, 4 ay sonra eğitimciyi yine alıyor ve yine bir 8 aylık sözleşmeyle çalıştırıyor. Böylece sigortalıların, sigortalılık süreleri hep kesintili oluşuyor. Bu da bir emek sömürüsüydü. Bir de kontrol etsek de kaçaklar oluyordu. Kesintili de olsa bu sigorta şartını yerine getirenler Millî Eğitim Bakanlığı’nın bu kontenjanından yararlanmak için müracaat edecekler.
Özel eğitim kurumuna dönüştüğü zaman açıkta kalma şeyi yok zaten, ama diyelim ki eğitimci ortada kaldı. Eğer kesintili de olsa toplamda 6 yıl sigortalıysa Millî Eğitim Bakanlığı’nın kontenjanından yararlanabilecekler. Dershane sektörü bugüne kadar çalıştırdığı eğitimcileri 8 aylık sözleşmeyle çalıştırıyor, sonra işine son veriyor, 4 ay sonra eğitimciyi yine alıyor ve yine bir 8 aylık sözleşmeyle çalıştırıyor. Böylece sigortalıların, sigortalılık süreleri hep kesintili oluşuyor. Bu da bir emek sömürüsüydü. Bir de kontrol etsek de kaçaklar oluyordu. Kesintili de olsa bu sigorta şartını yerine getirenler Millî Eğitim Bakanlığı’nın bu kontenjanından yararlanmak için müracaat edecekler.
“200 binin üzerinde yeni derslik yaptık”
Sınıflarımızda
öğrenci sayısını 30’un altına düşürdüğümüz takdirde, şu anda Anadolu’da
pek çok yerde, pek çok ilimizde 24’lere, 25’lere düşürmüş vaziyetteyiz.
200 binin üzerinde yeni derslik yaptık, sınıf mevcutlarımızı
azaltıyoruz, ama hala göç alan bazı yörelerimizde bu sadece Doğu,
Güneydoğu meselesi de değil, yani Urfa’da, Gaziantep’te var ama
İstanbul’da Esenyurt’ta da var böyle, kalabalık sınıflarımız var. Onları
da 30’un altına düşürdüğümüz takdirde bütün eğitimimizi tekli eğitim
yani sabahçı, öğlenci değil de hepsini tam gün hale getirdiğimiz zaman
Türkiye’nin öğretmen ihtiyacı 117 bin civarında. Şimdi bu sınavlara
giren, aslında başka sektörlerde de çalışabilecek nitelikte eğitim
görmüş adayların sayısı 350 bin, bu daha da artabilir. Yani işletme
fakültesi mezunu da var bunun içinde, eğitim formasyon, pedagojik
formasyon almış olanlar da kendilerini öğretmen adayı olarak görüyorlar.
Bunları nereye alacaksın da hangi derslikte nasıl istihdam edeceksin?
“737 bin 800 tablet bilgisayar dağıtıldı”
FATİH
Projesi’nde şu ana kadar 737 bin 800 öğretmenlerimize ve
öğrencilerimize tablet bilgisayar dağıtıldı. 700 bin kusur tablet
bilgisayar da alım ihale tamamlandı. 1.5 milyon öğrencimize ve
öğretmenimize dağıttık ve dağıtmaya devam ediyoruz. Sınıflara öğrenci ve
öğretmen tabletleriyle etkileşimli tahta yerleştiriyoruz. Bunlardan şu
ana kadar 210 bin dersliğimize yerleştirildi, her gün de binlercesi
ilave ediliyor. Bizim EBA diye Eğitim Bilişim Ağı yani bütün
derslerimizin, konularımızın sayısal içeriklerini yüklendiği bir
portalımız var, bu belki de dünyanın en büyük eğitim portalı. Binlerce,
yüz binlerce ders malzemesi buralara yüklendi, test örnekleri
yayınlıyoruz. Çok güzel yürüyor proje, şimdi ihalesi sonuçlanmak üzere
10 milyon 600 bin tablet bilgisayar alımıyla ilgili büyük ihalemiz var,
bu dört sene içinde dağıtılacak. İhaleye giren firmalardan yerlilik
oranı istiyoruz. Bu aynı zamanda Türkiye’de hem donanım, hem yazılım
teknolojisini geliştirme projesidir.
“Türkiye son 12 yılda eğitimde çok başarılı hamleler yaptı”
OECD’nin
Eurydice diye OECD üyesi ülkelerde eğitim performanslarını ölçen
kurumunun raporu diyor ki, Türkiye son 12 yılda eğitimde çok başarılı
hamleler yaptı, eğitim süresini uzattı, eğitimin kalitesini arttırdı,
altyapısını güçlendirdi, çok başarılı bir performans sergiledi.
Eurydice’nin OECD’nin, Dünya Bankası’nın raporu var.
Örneğin hep kullanılan PISA var. PISA, 15 yaş grubundaki öğrencilerin değişik alanlardaki becerilerini ölçen bir sınav, Türkiye burada ortalarda yer alıyor. Fakat aynı PISA raporu diyor ki, Türkiye şu andaki sırası itibariyle ortalarda görülüyor doğru, ama durumunu en hızlı toparlayan ülke. Yani üstelik sadece bunu da söylemiyor, sosyal adalet bakımından en dezavantajlı kesimleri en hızla yukarıya çıkaran ülke de diyor.
Örneğin hep kullanılan PISA var. PISA, 15 yaş grubundaki öğrencilerin değişik alanlardaki becerilerini ölçen bir sınav, Türkiye burada ortalarda yer alıyor. Fakat aynı PISA raporu diyor ki, Türkiye şu andaki sırası itibariyle ortalarda görülüyor doğru, ama durumunu en hızlı toparlayan ülke. Yani üstelik sadece bunu da söylemiyor, sosyal adalet bakımından en dezavantajlı kesimleri en hızla yukarıya çıkaran ülke de diyor.
“Japon Bakanın 4+4+4 eğitim sistemine duyduğu hayranlık”
Bir ay önce buraya Japon Eğitim Bakanı geldi, Eskişehir’de bir yüksek teknoloji
üniversitesi projemiz var, inşallah önümüzdeki dönem onun yasasını
çıkartacağız. O vesileyle hem Japonya’yla görüşmüştük. Basın toplantısı
yapıyoruz, bir gazeteci dedi ki, “Türkiye’deki eğitim sistemiyle,
Japonya’daki eğitim sistemini karşılaştırır mısınız, nasıl?”
Japon da dedi ki, “Türkiye’nin özellikle 4+4+4 12 yıllık eğitime geçiş sürecini hayranlıkla izliyoruz.
Japon da dedi ki, “Türkiye’nin özellikle 4+4+4 12 yıllık eğitime geçiş sürecini hayranlıkla izliyoruz.
Yorum Gönder
1.YORUMLARA ADINIZI VE ŞEHRİNİZİ YAZINIZ. BU BİLGİLER YAZILMAZSA CEVAP VERİLMEYECEKTİR
2.SORULAR ONAYLANDIKTAN SONRA YAYINLANACAKTIR.
3.GMAİL HESABI OLANLAR YORUMU YAZDIKTAN SONRA ALTTAKİ BENİ BİLGİLENDİRİ TIKLARSANIZ SORULARA VERDİĞİMİZ CEVAPLAR MAİL ADRESİNİZE GELECEKTİR
4.KÜFÜR VE ŞİDDET İÇEREN YORUMLAR YAYINLANMAYACAKTIR