wb_sunny

ÖĞRETMENLER NEDEN MEMNUN DEĞİL?

ÖĞRETMENLER NEDEN MEMNUN DEĞİL?

Öğretmenlik mesleği son yıllarda uygulamaya konulan politikalarla hızlı bir dönüşüm geçiriyor.
2005'te sözleşmeli öğretmen statüsünün oluşturulması bu politikalarda yaşanan en önemli dönüm noktalarından biri. Bununla birlikte 2002'den bu yana öğretmen atamalarının KPSS puanı dikkate alınarak gerçekleştirilmesi eğitim sürecinin pek çok boyutunu derinden etkiliyor.
OECD'nin 2008'de Türkiye'den 3 bini aşkın öğretmen ile gerçekleştirdiği TALIS (Uluslararası Öğretme ve Öğretmen Araştırması) çalışması öğretmenlerin çalışma ortamları ve iş memnuniyetleri hakkında ayrıntılı bilgi içeriyor  Bu veriler öncelikli olarak öğretmenlerin neredeyse yarısının birbirlerinden takdir görmediklerini ve her beş öğretmenden birinin müdüründen takdir görmediğini ortaya koyuyor. Öğretmenlerin üçte birlik bir bölümü ise öğretmenliğin artık saygı duyulan bir meslek olduğuna inanmıyor. Diğer bir çarpıcı nokta ise öğretmenlerin azımsanmayacak bir bölümünün öğretmen olmaktan memnun olmaması. Sözleşmeli öğretmenler ise bu durumdan özel olarak olumsuz yönde etkileniyor.
Türkiye'de yeni mezun öğretmenlerin birçoğu KPSS puanına göre yapılan ilk atamada doğudaki illere gönderiliyor. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü'nün 2011 yılı ilk atama verilerini incelediğimizde [1], atanan öğretmenlerin yüzde 62'sinin Türkiye'deki toplam öğrenci nüfusunun yüzde 24'ünün bulunduğu Kuzey, Orta ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine gönderildiği ortaya çıkıyor.
1999 ve 2007'de toplamda 700'e yakın öğretmen ile yapılan uluslararası TIMSS (Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması) çalışması KPSS öncesinde ve sonrasında öğretmenliğe başlayanların karşılaştığı öğrenci profilini bizlere açıklıkla sunuyor. 2007'nin genç öğretmenlerinin yüzde 33'ü sınıfındaki öğrencilerin sosyoekonomik farklılıklarının öğrenme/öğretme etkinliklerini önemli ölçüde zedelediğini belirtiyor. 2007'de genç öğretmenlerin yüzde 67'si ilgisiz öğrencilerin öğretmeyi ciddi biçimde sınırladığından şikâyet ediyor. KPSS öncesi sistemde tecrübeli öğretmen bu öğrenci profili ile karşılaşırken KPSS ile öğretmen atama yöntemi, mesleğe yeni başlayan öğretmenler ve zor öğrenci gruplarını bir araya getiriyor.
TIMSS çalışması öğretmen nüfusundaki demografik değişikliği de ortaya koyuyor: 1999 ve 2007'de mesleğe yeni girmiş üç sene veya daha az tecrübeye sahip olan öğretmenleri karşılaştırdığımızda 2007'de yeni atanmış öğretmenlerin çok daha genç olduğunu görüyoruz. 1999'a göre 2007'de 25 yaşından genç ve üç sene veya daha az tecrübeye sahip öğretmenlerin yoğunluğu iki kat daha fazla. Ayrıca 1999'da öğretmenliğe yeni başlayan öğretmenlerin yüzde 34'ü kadın iken bu oran 2007'de yüzde 55 seviyesinde bulunuyor.
Bu basit karşılaştırma KPSS modeli ile öğretmen atanmasının pratik sonuçlarını ortaya koyuyor: Daha genç ve daha fazla kadın öğretmenden oluşan bir grup meslek hayatlarının ilk senelerinde çok zorlu sınıf ortamlarında hizmet veriyorlar.
Meslektaşlarına kıyasla "mutsuz" öğretmenlerin mesleğe yönelik olumsuz algıları, atandıktan sonra tecrübe ettikleri yalnızlıkla birlikte daha da perçinleniyor. Aday Memurların Yetiştirilmelerine İlişkin Yönetmelik'te belirtildiği üzere aday öğretmenler, temel eğitim ve hazırlayıcı eğitim programının ardından tabi tutuldukları uygulamalı eğitim programı kapsamında rehber eğitici ve rehber öğretmenler gözetiminde derslere başlıyorlar. Ancak mevzuatın uygulama aşamasında sorunlarla karşılaşılıyor; yeni atanan öğretmenler ulaşım, güvenlik ve barınma gibi günlük yaşamlarını önemli ölçüde etkileyecek konularda tamamen kendi çabalarıyla hareket etmek durumunda kalıyorlar.
Oysa "genç" öğretmenlerin bu bölgelere atanması motivasyonun artırılması ve uygun destek mekanizmalarının oluşturulmasıyla bir fırsata dönüşebilir. Amerika Birleşik Devletleri'nde kurulan "Teach for America" (Amerika için öğret) kuruluşunun uyguladığı model, bu fırsatın doğru değerlendirildiği takdirde ne kadar faydalı çıktılar elde edilebileceğini gösteren iyi örneklerden biri.
Genç ve tecrübesiz öğretmenlerin en zorlu bölge ve okullara gönderilmesinin önüne geçmek mümkün. Uluslararası örnekler incelendiğinde pek çok eğitim sisteminin mesleğe yeni giren öğretmenleri en az iki yıl süren uzun soluklu bir uyum/deneme sürecine tabi tuttukları görülüyor. Öğretmenler ancak bu süreçten geçtikten sonra akademik ve sosyoekonomik olarak dezavantajlı öğrencilerle buluşuyor. Böyle bir uygulama yalnızca öğretmenlerin değil, öğrencilerin de yaşadığı birçok sorunun çözümü için gerekli zemini oluşturacak.
Özel olarak, sözleşmeli öğretmen statüsü ile mesleğe giren öğretmenlerin memnuniyetsizlik oranı kadrolu öğretmenlere nazaran çok daha fazla. Bu noktada farklı profesyonel statülerin eğitim sistemimize nasıl bir katkıda bulunduğunu etraflıca incelememiz gerektiği ortaya çıkıyor.
Son olarak, mecburi hizmet ya da yeni atanmış olmak, MEB'in lojmana yerleştirme ölçütleri arasında yer almıyor. Oysa yeni atanan öğretmenlere lojmanlarda barınmak için öncelik tanınması hem uyum sürecini atlatmalarını kolaylaştıracak, hem barınma maliyetlerini sınırlayarak mecburi hizmet bölgesinde çalışmalarını teşvik edecek hem de daha güvenli yapılarda barınmalarını sağlayacak.
ZAMAN

Tags

E-Posta Abonelik

Yayınlarımızdan haberdar olmak için abone olunuz.

Yorum Gönder

1.YORUMLARA ADINIZI VE ŞEHRİNİZİ YAZINIZ. BU BİLGİLER YAZILMAZSA CEVAP VERİLMEYECEKTİR
2.SORULAR ONAYLANDIKTAN SONRA YAYINLANACAKTIR.
3.GMAİL HESABI OLANLAR YORUMU YAZDIKTAN SONRA ALTTAKİ BENİ BİLGİLENDİRİ TIKLARSANIZ SORULARA VERDİĞİMİZ CEVAPLAR MAİL ADRESİNİZE GELECEKTİR
4.KÜFÜR VE ŞİDDET İÇEREN YORUMLAR YAYINLANMAYACAKTIR